“Halk arasında Îvki Kor ve Kör İbo olarak tanınan İbrahim Çatalgöz; (03.05.1932-25.03.2015) Kahramanmaraş-Çağlayancerit ilçesine bağlı Bozlar Köyü’nden dünyaya geldi. Kimlik bilgilerinde doğum yeri Pazarcık olan Îvko’nun anlatımıyla babası; Karabilal sülalesinden (Alevi-Kürt Aşireti olan Sinemilli’lerden) Mehmet Ağa’nın oğlu Halil’dir. Kendisi doğduktan bir süre sonra babası vefat eder. Sinemilli Aşireti’nin bir alt kolu olan Şığreşili annesi kendisini ve kız kardeşini büyük sıkıntılar içinde tek başına büyüttü.
6 aylıkken geçirdiği çiçek hastalığından gözlerini kaybeder. Bu konuda kendisinin anlatımı şöyledir: “Bu hastalığın tedavisi için annem beni Gölbaşı’nın Belveren köyünde bir kadının yanına götürmüş. Bu kadının yaptığı yanlış bir ilaç sonucu gözlerimi kaybetmişim.”
Îvko Ağrı’dan gelip Pazarcık’taki bir Alevi Kürt Köyü’ne yerleşen Mamado’nun (Qullo olarak da bilinir) kızı: Döne Hanımla evlenmeye karar verir. Bu evlilikten; Halil, Asef, Arzu, Aşe, Fatma ve “İnşallah aklı ve bilgisiyle ona benzer. Ama kaderi onun kine benzemez.” diyerek 1970’lerin gençlik liderlerinden Deniz Gezmiş’in ismini koyduğu Deniz isimli 6 çocuğu bulunmaktadır.
Çocukluğu doğduğu köyde geçen ve okuma şansı olmayan Îvko, on beş yaşlarında saz çalmaya başlar. Aşık, saz çalmayı nasıl öğrendiğini şu sözlerle dile getirmektedir: ”Benim Şığreşlardan İsmail isimli bir dayım vardı, ondan öğrendim. Parmaklarımı bir iplikle kendi parmaklarına bağlar, elime verdiği küçük bir sazla perdelerin yerini hafızama kaydetmemi sağlardı. Bu şekilde bir süre öğrenmeye çalıştım. Bu konuda kendim de çok istekli olduğum için saz çalmayı öğrenmem zor olmadı.”
En çok köylerine gelen Elbistan Kantarma Köyü pirlerinden ve “perdeleri çok güzeldi” dediği Tacım ve Muhammed Mustafa pirleri dinlediğini, zamanla bu pirlerden öğrendikleriyle kendisini geliştirdiğini belirtmektedir. Aşık, daha sonra sözlerini yazdığı kendi eserlerini de okumaya başlar. Elbistan’ın hemen tüm Alevi Kürt köylerini dolaşmış, gittiği tüm köylerde; ya yapılan toplantılarda, yada kaldığı eve toplanan köylülere deyiş ve kendi eserlerini söyler. Elbistan’ın bu köylerinde müzik icra etmenin dışında; Pir Tacım, Ali Ekber, Muhammed Mustafa ve Mehmet gibi pirlerin de bulunduğu cemlere katılıp deyiş söyler. Aynı biçimde Pazarcık’ın köylerini de dolaşan Âşığın, Kahramanmaraş bölgesinde halk arasında sevilerek dinlenen çok sayıda kaseti bulunmaktadır.
Ibrahim-Catalgoz
Bu kasetlerin bir kısmında okuduğu 13 eserini Araştırmacı/Yazar Mehmet Bayrak’ın Hazırladığı, Dr. Nura Cewarî ve Zozan Ozmanîan’ın katkıda bulunduğu üç ciltlik “KÜRT MÜZİĞİ, DANSLARI ve ŞARKILARI MÛZİK, DANS Û ŞARQÎYÊN KURDΓ isimli Antoloji çalışmasının ikinci ve üçüncü ciltlerinde notalarını da ekleyerek vermektedir. Ayrıca aynı eserleri: Alî Alxasî de “JI MERAŞÊ XEBEREK HAT“ isimli kitabında yer vermektedir.
Âşığın çoğunu cem, cemaat ve dost meclislerinde okudu eserlerinin çoğu ne yazık ki kayıt altına bile alınamamıştır. Çoğu son derece elverişsiz koşullarda yapılmış teyp kaydı olan eserinin bir kısmına kitabımızda yer verilmiştir.
„Okusaydım İlim Sahibi Olurdum“
Îwko, bugün elindeki saz ve yüreğinden akıp gelen şarkılarıyla tanınıyor. Ama O, Şahturna gibi henüz çocuk yaşta sazı öğrenmiyor. Sazı ilk olarak 20 yaşında eline alıyor: „Cura çalan bir dayım vardı. (Îsmoylî Baktêş) Birgün, ‘Dayı bana göster’ dedim. Parmaklarımı perdenin üstüne verdi. Sesleri biraz tanıttı. 1 senede kendi kendime öğrendim. O zaman bugünkü gibi kurslar yoktu.“
Îwko ile sanat geçmişi hakkında konuşuyoruz. „Şah Hatayi, Genç Abdal, Harabi, Fuzûlî ve Pir Sultan’ın şarkılarını söylediğini“ ve kuşaktan kuşağa aktarılan bu şarkıları söyleyerek bir görevi de yerine getirdiğini belirtmişti.
Anılar
Îwko’nun hayatı üzerine çocuklarıyla, arkadaşı Mehmet Kısıkyol ve akrabası Miçî Molê Kile (Ercoşman) ile görüştük. Anlatılan anılar, ozanımızı daha yakından tanımamıza vesile olacaktır.
Halil Çatalgöz (Oğlu): „Îwko’nun sesini kaydedeyim Allah canımı alsın“
Babam Xazal, Mamî Alan ve Delal gibi çok uzun destanları ezbere bilir. Bu destanlar saatlerce sürer. Öyle güçlü bir hafızası var. Babamın gözleri hiçbir zaman ev içinde sorun olmadı. Gece gündüz yalnız başına gezerdi. Köyde 10 traktör vardı. Hangisi kimin bilirdi. Ben tarlaya giderdim. Bazen geç dönerdim. Geldiğimde bakardım ki babam kalkmış beni bekliyor. „Kako niye uyumadın“ dediğimde, „Motorun sesini duydum, seni karşılamak için kalktım“ derdi.
Babam sevilen sayılan bir ozandı. Birgün Yılanovası’na gittik. 12 yaşındaydım. Kart Mehmet adında zengin bir adam vardı. Çocuklarını sünnet ediyordu. Bir gom vardı. Babam sazı eline aldı. Elektronik bir sazdı. Duyan geldi. 1500 kişi toplandı. Gom neredeyse çökecekti. Öyle bir saz çaldı ki… Zaten babamın perde tutuşuna herkes hayrandı. Özellikle de Mahsuni… „İbo baba, senin gibi saz çalayım, başka bir şey istemiyorum“ derdi.
Eskiden otobüslerin üstüne megafon koyarlardı. Teyp çaldığı zaman etrafta duyuluyordu. Bizim köyde Bozlar-Pazarcık otobüsü vardı. Korço gilin otobüsü… Babamın kasetini çalıyorlardı. Otobüsün geldiğini o müzikten anlardık.
Bizim köyde Hûsoyî Fîne ve Salmonî Cido Almanya’dan izine gelmişlerdi. Teyp getirmişlerdi. Hûsoyî Fîne, „Îwko’nun sesini ben de kaydetsem de Allah canımı alsa“ demiş.
Babam doğru bir adamdır. Yalanı yoktur. Açık sözlüdür. Cemaat adamıdır. Herkes kendisini sever. Babam, Deniz Gezmiş asıldığı zaman çok üzüldü. O zaman radyoyu kulağından ayırmadı. İsyan etti. „O çocuklar ne yaptı? Karanlıktan ne zaman kurtulacaksınız? Deniz gibi bir adam bir daha gelir mi“ dedi. Sonra bir kardeşim oldu. Adını Deniz koydu.
Ayşe (Kızı): „Bizi sazla uyuturdu“
6 kardeşiz. Halil, Arzu, Asef, Ayşe, Fatma ve Deniz. Babamın 15 tane de torunu var. Annemin adı da Donê Kûlle’dir.
Babamın hisleri çok güçlüdür. Sen telefonla konuştun. 5 sene sonra yanına git, seni tanır.
Babam, sazına çok titizdi. O her şeyiydi… Eviydi, piriydi. Kılıfına koyar, kilitler ve dolaba koyardı. Üstüne dolabı da kilitlerdi. (Gülüyoruz) Sazı bir evladı gibiydi. Yalnız olduğu zaman beste yapar, teybe kaydeder, tekrar dinler ve hatalarını çıkarırdı.
Babama kitapları ben okurdum. „Kızım kitabı getir, bana deyiş oku“ derdi. Çocuklarına çok bağlıydı ama göstermezdi. Bizi korurdu. Geceleri bizi sazla uyuturdu. Onun için şimdi sazın teline vurulduğu zaman etkilenirim.
Annem de heykeli dikilecek bir kadındır. Babama bir çocuğu gibi bakar. Babam da titizdir. Annemi yormaz. Örneğin kendi kendine traş olur. Hatasız yapar. Kulaklarının içini bile alır. „Akıl baştadır, marifet de eldedir“derdi.
Çocukluğumda hatırladığım bir konu da Kürdçe radyodur. Irak radyosunda Meryemxan’ı dinlerdi.
Deniz (Oğlu): Hayattan Kopuk Yaşamadı
Biz geçimimizi tarım ve hayvancılık yaparak sağlardık. Yazları çok sıcak olduğu için yaylaya giderdik. Bizim yayla yolunu babam bana öğretti. Tek tek mevkileri tanıyordu. Onların hikayelerini de anlatıyordu. „Oğlum burası Dilovî Qalmêx’tir“, “Burası Sarasot’tur“ diyor ve o yeri tanıtıyordu.
Buğday, pirinç, pancar, domates, fasulye, patlıcan, kabak, biber, nohut ekeriz. Babam hangi tarlaya ne ekileceğini söyler. Yine bağımız ve kavaklarımız da var. Onlara nasıl bakacağımızı anlatır. Yani babam gözleri öyle olduğu veya ozan olduğu için hayattan kopuk yaşamadı.
Babamı düğünlere veya özel olarak misafirliğe çağırırlardı. Bazen babam bir hafta gelmezdi. Babam saatleri, güzel tespihleri, sohbeti ve şakayı sever. Hatalarını direk sana söyler. Biz babama „Kako“ diye hitap ederiz, anneme de „Donê“ deriz. Annem de babam da çocuklarına karşı arkadaş gibidir. Annemi de sevmeyen yoktur. Bizim köy 560 hanedir, herkes sever. Herkesin dileğini yapar.
Babamın en ilginç özelliklerinden biri saatin kaç olduğunu bilmesi, seslerden ne olduğunu çıkarmasıdır. Babama saati sor, kesinlikle en fazla 3 dakika şaşırır.
Babamla yaylaya gidiyorduk. Bir ağaç önündeydi. Ben söylemeye geciktim. Tam „ağacın dalı başına değecek“ diye düşünürken babam başını eğdi. Gölgesi gözüne vurmuş.
Babama ait komik hikayeler de çoktur. Örneğin bizim köyde Hisko ve Qorçon adında gözleri görmeyen iki amca vardı. Bizde oturuyorlardı. Gece saat epey ilerledi. „Bizi kim götürecek“ dediler. Babam da ikisinin kolunu tuttu ve götürdü.
Babam, bol et yerse, güzel ortam oldumu içer ve söyler. En sevdiği yemek içli köftedir. Tafoşî’yi de çok sever.
Mamkî Olkî Canke -Mehmet Kısıkyol, Maraşlı- (Arkadaşı): „Îwko Görüyor“
Îwko ile çok anılarım var. Hangi birini anlatayım… Size hem normal yaşamdan, hem de sanat yaşamından anılar anlatacağım.
Televizyon daha dün açıldı. Eskiden Pazarcık’ın televizyonu Îwko’ydu. O çalar, o söylerdi. Ben ona İbik diyorum. Tam neşesini buldumu sabaha kadar söyler. Herkesi coşturur. Deyişlerin hepsini bilir. „Goçar“ adlı bir şarkısı var. Kızı evinden kaldırır, yaylaya kadar götürür. Çok uzun bir şarkıdır. İbik’in olmadığı düğün olmazdı. Masası, köşesi her zaman hazır tutulurdu.
Gözleri görmüyor ama yolda birlikte yürüdüğü insana hiç sıkıntı vermez. Köyde gülle oynanır. İbik, gülle taşı yapardı ve müthiş oynardı. Gülleleri birbirine vururduk, sesten nerede olduğunu çıkarırdı.
Birgün Papazlara gidecektik. Orada bir pınar vardı ama kurumuştu. Sopasını oraya vurdu, „Kurumuş“ dedi. Dilova Hacî Çopkî var. Orayı da geçince taşların arasında bir çeşme daha vardı. Hemen, „Hala bisakina. Konyê Base e la vira“ dedi. („Hele dur, Base Kuyusu burada“) Bir yerde de önde ağaç vardı. „Önde ağaç var. Beni yukarıdan götür“ dedi.
Eskiden keyfine düşkündü. 12’ye kadar uyuyordu. Elleriyle saçını yukarı doğru tarak gibi tarar. Kahvaltı etmez. Direk üç kişinin yemeğini yer.
Mızrap kullanmaz. Şelpe çalar. Mahsuni, büyük bir ozandır. İbik’e büyük değer verirdi. Ona, „İbo baba“ diye seslenirdi. Mahsuni’yle de çok anıları vardır. Birgün Mahsuni bizi davet etti. O zaman evi Antep’teydi. Gittik. Mahsuni üç tane saz getirdi, İbik beğenmedi. Dördüncü sazı beğendi. Sonra saatlerce karşılıklı söylediler. Mahsuni, çocuk gibi hizmet ediyordu. Misafirperverdi. Büyük ozan ama mütevazıydı. Sabaha kadar İbik ile mazilerini anlattılar. Sonra Elif Ana’nın yanına gittik. Ovada duyan herkes gelmişti. İbik fitil gibi çaldı.
Mista Kor ile de anıları çoktur. Komik anıları da vardır. İbik, 1978’de birgün onların köyüne gidiyor. Sazı istiyor, Misto vermiyor. „Senin beynin kapalı“ diyor. Kavga ediyorlar. İbik, „Boynunu ver sana göstereyim“ diyor. İkisi de babayiğittir. Hoşsohbetin yanında böyle acı tatlı olaylar da yaşandı.
İbik’in önemli bir özelliği de hayvanlarına bakmasıdır. Onları yemler, tımar eder. Bir de kötü hayvanı sevmezdi. Katırı, köpeği, ineği herkesinkinden iyi olacak. Öyle yaklaşırdı. Ayrıca İbik, insanı sesinden, elinden tanır. Kısa mı, uzun mu, zayıf mı çıkarır.
İyi rakı içerdi. 6 su bardağı rakıyı üstüste içtiğini bilirim. Ama yanında kebap olacak. Kebap olmasa öldür yine içmez. İbik’in midesini maalesef ben bozdum. 25 sene önce sabah aç karına şarapla rakıyı karıştırdım. Cimfiş diyorlar ona… Verdim, midesi bozuldu. Ondan beri içmiyor.
Bir özelliği de hemen bir beste yapabilecek kapasitede olmasıdır. Bazı kadınlar çocukları genç yaşta öldüğü zaman gidip derdi ki „Îwko, oğlumun üzerine bir şarkı yaz.“
İbik, geçen yıl Avrupa’ya geldi. Burada insanlarımızın durumunu beğenmedi. Üzüldü. Ona karşı bir saygısızlık mı oldu? Hayır. Ama gurbetin bizi köklerden giderek uzaklaştırdığını söyledi. Bir sözü hiç aklımdan çıkmıyor. „Böyle giderse Avrupa çocukları öldürür. Eriyip gidecekler.“
Sözlerimi noktalarken 50 yıldan fazla bir zamandan bu yana kültürümüze hizmet eden İbik’e tekrardan teşekürlerimi sunuyorum. Îwko, bizim büyük bir değerimizdir. Başka milletler gözü görmeyen şairlerine, ozanlarına büyük önem verirler. Bizim de Îwko’muz, Misto’muz var. Biz de onların layık olduğu büyük değeri vermeliyiz.
Elif Kısıkyol (Akrabası): Hisleri Güçlüdür
İbrahim dayının hisleri çok güçlüdür. Birgün katırla yayladan geliyoruz. Konî Hûrkon‘u bildi. Kavirî Rinde‘yi bildi. Çok şaşırmıştım. O zaman oğlum Tahir bebekti. Kucağıma almıştım. Kavirî Rinde’ye gelmeden bana, „Elif burada dikkat et. Kaygandır, Tahir’i düşürme“ dedi. „Dayı, nasıl bildin“ dedim. „Elif, benim hislerim güçlü“ dedi.
Miçî Molê Kile (Ercoşman)
İbrahim amcanın gözleri üzerine çok hikaye vardır. Bunlardan bazılarını anlatayım. Bozlar’da iki köpek kavga etti. „Sayî molê Olkê kudik gerkir“ dedi. (Olko gilin köpeği diğeri köpeği yıktı) Biz, „İbrahim amca sen görüyorsun“ dedik.
Eşi Döne yardımseverdir. Bütün köy onu sever. Birgün buğday verirken „20 ölçek oldu“ demiş. İbrahim amca, „Döne, 22 ölçek oldu“ dedi. Sesten anlamış. Millet de güldü.
Sazını yatırarak çalar. İki tırnağı her zaman uzundur. Onları mızrap olarak kullanır. TRT, 1969’da mektup gönderdi. Gitmedi.
1975’te Mahsuni Bozlar’a geldi. Millet toplandı. Mahsuni, „Ustam varken saz çalamam“ dedi. İbrahim amcanın perde tutuşunu çok beğeniyordu. „Bu perde tutuşuna aklım ermedi“ demişti. http://alevinet.com/2015/03/iwko-yasamini-yitirdi
E
Wara bilmaz
Le le sale isal lı kare mezene aze tu kara nakım.
Aze sarı sıbe barı bırbange
Aze la barı derı bave tera herım warım.
Be sıka sıka ….barı naze xa la bakım bilmaz
Qu tu…
Aze be darı tamure be çar kılaman
Xalke xay dalalo aze la
Vita vite şıvanan la qiya qiya xorızan
La qula qule dav gulan
Aze ba hele malan kevım
Be darı tamure xelke xey delal kibar
Eze ja xave rakım be mal
Royna çave mın be mal be mal
Ay leee
Qu tu wa we ji razı nevu
Tu deste xwe bıde deste mında
Yayla be yayla qani be qani
La sar dılavan la bın marxan
La şavan la nıvi şave
Aze ve da qufake kım
La davi naqavan la davi nalan
Aze la xara mina kavake….be mal
Wara be mal
Savra dıle mın bel
Ronya çave mın be mal
Wara dalal dalal dalal
Mın go qoni ağaye mın qonaye ki gıra
Havalno dalalno qoni ağaye mın qonayeki gıra
Tama la har araki vanagıra
Çıma la qulê vı zamani zılmaye ne xatıra
Agar tu la mın ray navu
Da hara mına dalxa dıle te bımıra
oy oy oy
Le le
Mın go tu ma la kası mavina ve la tayile xe dagıra
Ba şane la cara ma wara Ayle Zılal
Go zatı Xızıra
Uy go lo lo dalalo wara
Az qurbano wara az ele vırım
Wara barbaye kesı mekawa
Kame hevdu na terkinin
Lo sababe cane mıno
Kame be xatıre hew nawırın
Oy oy oy
Alintidir.
Firaz Baran’a ve Alevinet sitesinden Dogan Cerene tesekkürler